10 Nisan 2012 Salı

Nasıl Yaşlanırız ?

Nasıl Yaşlanırız ?


Kandaki alkali ve asit dengeleyiciler sürekli olarak kanın pH 7,365’de tutulmasını sağlar. Kan çok alkali olduğu zaman yani pH seviyesi yükseldiğinde alkali dengeleyiciler çalışır, pH düştüğünde yani asidik olduğunda ise asit  dengeleyiciler devreye girer.

Asit dengeleyiciler bikarbonatlardır (HCO3). Bunlar, alkali minerallerle birleşirler. Örneğin; sodyum bikarbonat (NaHCO3), Potasyum bikarbonat (KHCO3), kalsiyum bikarbonat (Ca(HCO3)2) ve magnezyum bikarbonat (Mg(HCO3)2) gibi.
Alkali dengeleyicinin en önemlisi karbonik asittir (H2CO3). Karbonhidratların tamamı oksijen ile yandığı zaman CO2 ve H2O ya dönüşürler. Bu yüzden, her hangi bir alkali dengeleyici eksikliği söz konusu olamaz.
Ancak ,kanda yetersiz miktardaki bikarbonat vücutta üretilen asidik atıklarla olan dengeleme prosesini olumsuz etkilerler ve bu yaşlanmanın en önemli nedenidir. Vücuttaki asidi yönetemezsek, kontrol altında tutamazsak asidik artıklar bedenimizde,yavaş yavaş birikmeye ve kendilerini ürik asit, kolestrol, yağ asidi, sülfat, böbrek taşı şeklinde göstermeye başlar.
Alkali suyun; yüzey gerilimi, suyun molekül yapısı, molekül hacmi,  pH değeri üzerinde etkisi vardır. Ancak bunlardan pH değerini arttırıcı özelliği hariç diğer özellikleri mide asidi ile karışınca niteliklerini kaybederler.
Esasında 10 gibi yüksek pH değeri de mide asidi ile etkileşime girdiğinde kaybolur ama karşı etki olarak mide asidinin de pH değeri 4,5 üstüne çıkar ve bu, mide hücrelerinin tekrar asit salgılaması için tetikleyici görevi görür. Hidrokrolik Asit (HCl) üretilmesi aşamasında ortaya çıkan bikarbonatlar ise kan dolaşımına geçer. Alkali suyun yani pH değeri yüksek olan suyun en önemli fonksiyonu kan içindeki bikarbonat miktarını yükseltmesidir. Bikarbonat kaybettiğimiz ölçüde  de yaşlanırız.
Sanayileşmenin beraberinde getirdiği çevre kirliliği, yoğun rekabet ortamında yaşanan aşırı stres, hızlı tüketim alışkanlığının sonucu olarak yüksek proteinli ve enerjili hazır besinler vücudumuzdaki asidik yoğunluğunu daha da artırmaktadır. Doğal ortamdan uzaklaştıkça daha fazla asidik yiyecekler tüketip, diğer faktörlerinde etkisi ile daha asidik bir yaşama doğru kayıyoruz. Bu yüzden yaşlandıkça daha hızlı oranlarda bikarbonat kaybetmeye başlıyoruz ve bu kaybı karşılayamadığımız noktada ise daha da hızlı yaşlanıyoruz.
Asit Toplanması ve Yaşlanma
1996 yılında Dr.Lynda Frossetto ve Antohony Sebastian tarafından Kalifornia Üniversitesi San Francisco Kampusu, İlaç ve Genel Klinik Merkezi’nde yapılan araştırmada, yaşla birlikte asit radikallerinin arttığı (H+) buna karşılık bikarbonat miktarının düştüğü tespit edilmiş, yaşla birlikte metabolik asidozun nasıl ortaya çıktığı bilimsel olarak açıklanmıştır.
Vücuttaki asit birikiminin, yaşlanmanın temel nedenini teşkil etmesi, asidik birikmenin önlenmesinin veya azaltılmasının önemini bir kez daha ortaya koymaktadır. Bunun sağlanması aynı zamanda yaşlılığa bağlı olarak gelişen dejeneretif yaşlanma problemlerine de çözüm getirecektir.
Asitliğin azaltılması ve asit/alkali dengesini sağlamanın en iyi ve en etkili yolu potasyum ve sodyumun birlikte kullanılmasıdır. İnsan vücudu için potasyum/sodyum dengesi en az asit/alkali dengesi kadar önemlidir.
Dr.Frossetto ve dört arkadaşı tarafından yapılan diğer bir araştırma ortaya koymuştur ki potasyum eksikliği birçok sağlık sorununa neden olmaktadır. Potasyum bikarbonatın uygulanması yaşa bağlı gelişen düşük derecedeki metabolik asidozu yavaşlatmakta ve yaşlanmanın belirtileri olan, kemik erime oranı (osteoporosis), kalsiyum fosfor dengesizliği, nitrojen dengesizliği (ürit asit) üzerinde de düzeltici etkileri olmaktadır.
Yaşlılık ve Dejeneretif Hastalıklar
Sürekli asidik atıklar üretmemize rağmen vücudumuz inanılmaz şekilde kanımızı ve hücre içi sıvılarımızı hafif alkali tutmayı başarır. Kanımızın pH seviyesi 7,4 iken hücre sıvılarının pH seviyesi 7,2-7,3 arasındadır.
Atıkların çoğu vücuttan idrar ve ter yolu ile atılır. Bu yüzden idrar genellikle asidiktir (pH 4,6-8 arası). Vücut içinin hafifçe alkali olmasına karşılık, deri yüzeyi asidiktir.
Kanın asitliliğini azaltmanın diğer bir yolu solunumdan geçer. Ciğerlerimiz nefes verirken sürekli CO2 atıldığı zaman karbonik asitten geride sadece su kalır. (H2CO3→H2O + CO2 ) Bu, kanın asitliliğini azaltmanın en hızlı yoludur. Toplar damarlarda kana giren maddenin miktarına göre pH da ufak oynamalar olabilir ancak atar damarlarda pH oldukça sabittir.
Atabildiğimizden daha fazla asidik artık üretmeye başladığımızda , vücut içindeki sıvıların alkali durumunu korumak yaşamsal önem taşımaya başlarve bu yüzden, vücut bazı sıvı asitleri, katı asitlere çevirir. Kolestrol, ürik asit, yağ asitleri ve fosfat katı hale çevrilen asitlerdendir.
Dejeneretif hastalıkların birçoğu asidik atıkların vücudumuzun herhangi bir yerinde toplanmasından kaynaklanır. Bu yüzden asit toplanmasının yoğun olduğu bölgeye göre belirtiler de farklılıklar gösterir. Ancak neden aynıdır: Çok fazla asidik atık!
Ürik asit kristallerinin eklem, özellikle ayak bölgesinde toplanması ile çok ağrılı bir rahatsızlık olan “gut” oluşur. Özellikle proteince yüksek et ve benzeri ürünlerin fazlaca tüketilmesi sonucu ortaya çıkan çok fazla ürik asitten kaynaklanan bu durum, zengin hastalığı olarak da adlandırılır.
Fosfor ve kükürtçe zengin besinlerin oksidasyonu sonucu ortaya çıkan fosforik ve sülfirik asit gibi güçlü asitleri nötralize etmek için vücut kemiklerimizden kalsiyumu alarak bu asitleri daha zayıf asit olan fosfat ve sülfüre çevirir. Bu durum, kemik erimesinin en basit gelişimidir. Böbrek taşlarındaki üre ve fosfat, kalsiyum ve asit karışımıdır.
Sonuç olarak, asidik atıkların, artık kandaki asit dengeleyiciler tarafından  kolaylıkla nötralize edilemeyecek şekilde artmasından dolayı meydana gelen asit birikiminin yol  açtığı  nedenlerden dolayı yaşlanırız.  Asidik atık üretiminin  alkali yaşam tarzı  ile düşürülebilmesi veya üretilmiş asitleri nötralize edebilecek , dengeleyebilecek şekilde alkali madde katkısı yapılması durumunda ise yaşlanmayı yavaşlatmak, geciktirmek ,daha sağlıklı  ve uzun yaşamak mümkündür.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder